1

Bu adama dikkat! Mehmet Bekaroğlu

Posted by Trevanian on 19:49 in , , , ,

Tüm basın ve Türkiye Kılıçdaroğlu Topbaş çekişmesine odaklanmışken benim dikkatimi en fazla çeken Saadet Partisi adayı Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu oldu.

Recai Kutan'ın kene vakalarında Türkiye'yi turistik amaçla gezen, yaş ortalaması 60-70 civarında olan İsrail'li kadınların parmağı olabileceğini iddia etmesinden beri Saadet Partisi'ni ciddiye almam. Fakat Mehmet Bekaroğlu alışık olduğumuz türden bir milli görüşcü değil.
Kendisi psikiyatris ve özellikle 12 Eylül döneminde cezaevlerinde görev almış ve işkenceyle elinden geldiğince mücadele etmiş birisi. O'nu Ertuğrul Günay'la birlikte siyasi hayatımıza büyük katkıları olabilecek "Müslüman Sol" hareketinin kuran kişi olarak tanımıştık. Ertuğrul Günay'ın AKP'ye geçmesiyle bu proje de rafa kalktı. Gündem " Kılıçdaroğlu Topbaş'a karşı" haberleriyle dolup taşarken en çarpıcı ve farklı söylemler Bekaroğlu'ndan geldi ve malesef medyada yeterince yankı uyandırmadı bu sözler. Bekaroğlu demiş ki;

"Otobüs durağında yağmurlu ve soğuk havada tir tir titreyerek bekleyen başörtülü bir kadın. Minik oğlunun minik elinden tutmuş otobüs bekliyor. İş çıkışı. Otobüsler kalabalık. Biri geliyor diğeri gidiyor. İnsanlar kapılardan taşıyor. Binemiyor kadıncağız.

Öyle çaresiz bekliyor. Biraz sakinleşsin de binip evine gidebilsin. Tam o sırada otobüs durağının önünden kocaman bir jip geçiyor, durağa çamur sıçratarak. Jipi kullanan kişi türbanlı bir kadın. Rengarenk türbanı, makyajı ve pahalı giysileriyle neşe içinde sıcacık jipinde!

İkisi de örtülü iki kadın. Ama biri fakir, öteki zengin. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın dediği gibi, zengin olmak suç mu!

Madem zenginiz göstermeliyiz, değil mi? Alabildiğine teşhir etmeli, ne çok paramız olduğunu bulabildiğimiz bütün yollarla herkeslere göstermeliyiz. Göstermeyeceksek o zenginliğin ne anlamı var!

Bir zamanlar mazlumiyetin ve mağduriyetin simgesi olan başörtüsü artık mağruriyetin, kudretin ve teşhirin simgesi.”


Vatan'da yayımlanan söyleşisinde;


"Başbakanımızın Peres’e kükremesinden ben de gurur duydum. Ama sadece Gazze’de katliam olmuyor. Yanıbaşında Tuzla’da ölen 120 işçiyi nasıl görmezden gelirsin! Hangi vicdana sığar, ’Piyasa böyle deyip, sermayeden yana tavır almak?"

"Bin 300 insan Gazze’de, 1.5 milyon insan Irak’ta, 120 işçi Tuzla’da katledildi. Başbakan, bir tek Gazze için ağladı! Irak’ta ölenler için tek bir laf çıkmadı ağzından. Çünkü öldüren büyüktü, ABD’ydi. Peki ya Tuzla’da ölenler? Sanki yokmuş gibi davranıyor. Çünkü onları da pek savunduğu serbest piyasa öldürdü. Şimdi ben ’Başbakanım siz de işçileri öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz’ desem çok mu ağır bir şey söylemiş olurum. Elbette öldürmek değildir niyetleri. Ama siz her şeye parayla bakarsanız bu sonuç çıkar
"

"Dindarım demek yetmez, dürüst de olmak gerek. Soruyorum dindar işverenlere, ’Yanında çalıştırdığın işçiye 500 lira maaş vermek hangi vicdana sığar? Sigortasını bile yaptırmayıp, nasıl rahat uyursun?’ Diyorlar ki; ’Ne yapalım, piyasa böyle!’ Dindarı da, dindar olmayanı da aynı şeyi savunuyor...
Halbuki dindar insanın hak anlayışı olması gerekiyor. Hadis var, ’Alnının teri kurumadan hakkını veriniz’ diye
."

Kanal 7 söyleşisinde;


"Fakat bana göre dinin, namaz ve oruç kadar, hatta topluma taalluk ettiği için daha da önemli şartları var. Onlar ihmal ediliyor.

Nedir bu şartlar?

Mesela adalet… Yanınızda çalışan insanın hakkını kendisine teslim etmek. İşçisinin maaşını piyasaya göre veriyor. Adalet ilkesine göre belirlemiyor. İsraf… Müslüman olmayan zengin de aynı yollarla, banka faizi, yatırım şu bu gibi yollarla para kazanıyor. Beş yıldızlı otelde kılıyor. Bir Müslüman da namazını kılıyor. İbadetlerini yapıyor. Ama o da beş yıldızlı otelde kalıyor. İçki yok. Yüzdüğü havuz ayrı ayrı vesaire… Ama diğer taraftan israf… Alabildiğine var. Açık büfelerde yemekler kırk çeşit. Tıksırıncaya kadar yiyorlar. Kolalarını içiyorlar. Akşam uzanıp televizyon izlerken Filistin’den manzaraları görüyor. Affedersiniz tam de “geğirirken” internetten EFT ile 100 dolar yardım yapıyor. Sonra da rahatlayıp yatıyor. Olay budur. Bu başörtüsü açmaktan da çok daha tehlikeli vahim bir şey. Çünkü bu vicdanları götürüyor. Değiştiriyor. Bozuyor. Başörtüsü bugün takmaz yarın takar. Namazı ihmal eder. Kaza yapar. Birleştirir kılar. Kılmaz. Ayrı bir şey. Ama bu toplumu kaydırıyor. İsraf ve adalet."

AKP nin yaptığı erzak , kömür vs yardımlar için;

Hükümeti sadaka veriyor diye suçluyorlar. Tayyip Bey de, ’Ne olmuş, sadaka bizim kültürümüzde var’ diyor. Doğru söylemiyor. Sadaka insandan insana verilir. Devlet, insana sadaka vermez. Bu ülkede yaşayan herkesin onuru kırılmadan çoluk çocuğunun rızkını karşılayabileceği iş ortamlarının oluşturulması için çalışır. Oysa siz uyguladığınız politikalarla insanları perişan ettiniz, 2001 krizinden bu yana milyonlarca insan işsiz kaldı. IMF’nin dayatmasıyla aldığınız kararlardan dolayı pancardan, ayçiçeğinden, çaydan, fındıktan geçinemeyenler hep büyükşehirlere göçtü. Siz de aç, perişan insanları köle işçi olarak çalıştırıyorsunuz Tuzla tersanelerinde. Can pazarlarında çalıştırıyorsunuz, aç bırakıyorsunuz. Bütün bu kaynakları çokuluslu şirketlere peşkeş çekiyorsunuz, ondan sonra insanlara erzak paketleri gönderiyorsunuz. Bir baba düşünün, utancından erzak kuyruğuna gidemiyor, karısını gönderiyor.

AKP 2002 yılında kuruldu ve o günden beri siyasi arenada Deniz Baykal basında Emin Çölaşan , Bekir Çoşkun, Tuncay Özkan gibi minik beyinli insanlar yaptıkları şuursuz muhalefetle sadece Tayyip Erdoğan'nın oyunu arttırdı. Halkın gözünde değeri olan amacı üzüm yemek olan bir muhalefete rastlayamamıştık. Bir tek Kılıçdaroğlu çıktı düzgün muhalefet eden ama O da sadece işin yolsuzluk boyutuyla uğraşabildi, neticede bir insan tek başına her yere yetişemez.

Bekaroğlu bugüne kadar yapılmış olan en derin ve en sağlıklı muhalefeti yaptı. O'nun bu çıkışları AKP yi olağanüstü rahatsız etti. Çünkü ilk defa tehlikeli bir muhalefetle karşılaştılar. Kaygıları İstanbul'u kaybetmekden değil toplumda oluşan, oluşturulan AKP paradigmasını zamanla değiştirebilecek bir tavırla karşı karşıya olmaktan kaynaklanıyor. Halkın gözünde mazlumun, ezilmişin, mağdurun partisi olan ve iktidari hükümetlerle paylaşmak istemeyen oligarşik kafalarla mücadele eden bir AKP imajı var. Bu imajın yerini evlatları devlet eliyle zengin olan Unakıtanların ,okulu burslu okuyup bitirince gemicikler alan Erdoğan'ların, Almanya'da dini milli sömürü yapıp gurbetçilerin paralarını iç eden Yimpaş'ların, yoksullar için toplanan paraları götüren Deniz Fenerlerinin, pahalı jiplerle gezen başörtülülerin partisi bir AKP imajının almasından korkuyorlar sanırım.

Bekaroğlu'nun İstanbul'u alma sanşı yok en fazla AKP yi baltalar ve belki Kılıçdaroğlu'nun önünü açar biraz. Ama bugüne kadar AKP'ye yapılmayan muhalefeti yaptı helal olsun diyorum.

|

1 Comments

Murat AVCI says:

bu güzel tespitlere neden yorum yok ey yazarın arkadaşları...
böyle farklılıkları görebilen bir arkadaşınızı neden yalnız bırakıyorsunuz..
en azından yorumlarınızla yanında oldugunu hissettirseniz insana bi değer verme kadına güzle bi adım olmaz mı...

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır