1

Nietzsche

Posted by Trevanian on 06:10 in
Eski sovyet ülkesi futbolcusu ismi gibi ismi var merhumun. Başlığı kopyala yapıştır yaptım yoksa 100 kere yazmaya çalışsam 90 ı yanlış olur. Bir de Sheakspeare var bak O'nu da hep yanlış yazıyorum. Boşverin bunları da alttaki görüntüler Nietzsche'ye aitmiş. İlk defa izledim kanlı canlı halini ben. Bir aykırılık var adamda, bağırıyor tipten resmen.


|
6

Sizi Takip Eden Yılanın Bile Beli Kırılır

Posted by Trevanian on 01:53


Delikanlı.

Güzel kelime

Günümüzde "serseri" tipli insanlar için daha sık kullanılsa da

Özünde

mertlik...

dürüstlük....

verilen söze sadakat ....

gibi erdemleri barındırır.

Korkmayın,

Yılmaz Özdil bloğu ele geçirse ne olur

onu düşündüm bir an.

Zevzekliği bırakıp inceden sadede geleyim.



Kaçırılan gemideki sağ kalan yolculara İsrail tarafından üzerinde İsrail karasularına izinsiz girdiklerini kabul ettikleri gibi ibareler olan kağıtlar imzalatılmaya çalışıldığı haberleri geldi. Sonradan öğreniyoruz ki bunu imzalarsanız kısa sürede sınır dışı edileceksiniz, imzalamazsanız önce 14 gün gözaltı sonrasını meçhul demişler. O korkuyla birçok insan da imzalamış bunları. Bu imza istendiği haberi ilk geldiğinde dedim ki Hakan Albayrak öldürseler imzalamaz o kağıdı. Kısa süre sonra öğrendik ki Hakan Albayrak ve kardeşi Sinan Albayrak imza atmadıkları için gözaltına alınmışlardı. Şaşırmadım. Kimse şaşırmadı. Çünkü O'nu tanıyanlar fikirlerine zaman zaman katılır helal olsun der, zaman zaman beğenmez eleştirir fakat her zaman delikanlılığının hakkını verirdi. Çünkü O lafını eğip bükmeden söyler ve ettiği sözün her daim arkasında dururdu. Delikanlı insanların bazı durumlar karşısında nasıl tavır alacağını az çok kestirmek mümkündür. İnce hesaplarla kıçları başları ayrı oynamaz ve ben aslında şunu demek istemedim de bunu demek istedim hafifliğine de sığınmazlar bu tip insanlarda.


Bir de her devrin adamı olanlar vardır. Herkesle aramı iyi tutayımda bir gün lazım olur mantığıyla yaşar, kimseyi karşılarına almazlar. Hedef her zaman etliye sütlüye mümkün olduğunca bulaşmadan yolunu bulmak ve işini görmektir. Gelene ağam, gidene paşam derler. Siyasetçi olursa Aytaç Durak , sinemacı olursa Sinan Çetin, sanayici olursa KOÇ olur bunların adı. Ben sevmem bu guruptakileri pek. Gerçek niyetlerinden, birşeylerin hesabını yapıp yapmadıklarından hiçbir zaman emin olamazsınız. Güven vermezler.




Bundan 5 yıl öncesi civarı. Gülen Cemaati'nin ışık evlerinde kalan bir arkadaşım var. Sevdiğim, temiz biri. Telefon etti birgün. Bunlara şu süre içinde şu kadar kişiyi Zaman Gazetesi'ne abone yapın diye görev vermişler ve bizimkisi sayıyı tamamlayamamış. Ben seni abone yapsam olur mu bir kaç ay sonra iptal ettirirsin maksat işim görülsün dedi. Böylece 1-2 ay boyunca kapıma her gün Zaman Gazetesi geldi. Hazır Zaman'a abone olmuşken bir de Cumhuriyet alayımda bu vesileyle bir kıyas yapayım, bakalım hangi haberi hangisi atlıyor, aynı haberleri okurlarına
kim nasıl sunuyor inceleyeyim dedim. Maksat boş muhabbet olsun işte.

Misal Cumhuriyet Hristiyan vatandaşlarımızın Paskalya Bayramı'nı kutlamıştı safyalarından fakat aynı günlerdeki Kandil Gecesi'nin (Ne kandiliydi hatırlamıyorum) bahsini bile geçirmemişti. Zaman Kandil'e geniş yer ayırırken Paskalya'yı nesnel bir dille haber olarak vermişti tebrik temenni katmadan. Gazetelerin genel çizgisine baktığımızda pek de şaşırtıcı bir durum değildi benim için bu. Bir de o zamanlar Irak'ta öldürülen insanların haber değeri vardı, bir miktar umrumuzdaydılar hala. Televizyonlar altyazı geçerdi patlama oldu şu kadar ölü yaralı var diye. Benim de ilgimi Irak'tan gelen haberler ve sunuluş biçimleri çekti bu iki gazetenin. Çok kaba bir varsayımla müslümanların yeni bir haçlı seferi gözüyle baktığı Irak'ın işgaline Zaman Gazetesi'nin biraz daha duyarlı ve hassas davranmasını umabilirdim. Cumhuriyet, daha çok dışardan bir gözlemci gibi, hada ortada bakar izlenimi vardı bende. Fakat haberler yapılırken kullanılan dile, seçilen kelimelere, yer verilen verilmeyen olaylara, birinde olup öbüründe olmayan haberlere bakınca hafif tabirle mahçup(!) oldum. Yer yer Liverpool -Beşiktaş maçına alt oynayan adamın şaşkınlığını yaşadım. Durum tahmin ettiğimin neredeyse tam tersiydi. Durumu İşgal olarak adlandıran, haberlerde sivil ölümlerini ön plana çıkartan ve ortada değil Irak halkına daha yakın duran bir gazete idi Cumhuriyet. Başka durumlardan eleştirir beğenmeyebiliriz. Kandil gecesinin, bırak kutlamayı bahsini bile geçirmemesine büyük çoğunluğu müslüman olan bir ülkenin vatandaşı olarak üzülmüştüm misal. Ama Irak konusunda Sezar'ın hakkını Sezar'a vermek lazımdı. Şimdi herkes ABD'ye tukaka yapıyor ama arşivlerine girin bakın işgalin ilk zamanı Saddam karşıtlığı ayağına bal gibi destek vardı ABD ordusuna Türk medyasından. Böyle bir ortamda sağlam ve ilkeli duruyordu Cumhuriyet.

Diğer taraftan Zaman'ın en azından Cumhuriyet'ten daha ilgili ve agresif olmasını beklerken yumuşak, tel kadayıf kıvamında geliyordu Irak haberleri. Olaylar nesnel ve edilgen bir dille anlatılıyor, mümkün olduğunca doğrudan ithamlara başvurulmuyor, kelimeler titizlikle seçiliyor ve ilginçtir Cumhuriyet'te yer bulan bazı olaylar, (ABD ordusunun işlediği çok büyük ölçekli olmayan suçlar, cinayetlerdi bunlar) Zaman Gazetesi tarafında haber değeri görmüyordu. İşgale açık destek verilmiyordu ama açık açık da karşı çıkılmıyordu. Daha çok ne kızı ver ne dünürü küstür havası vardı haberlerde.

Böylede bir anım oldu! demek için etmedim bunca laf kalabalığını. O günlerden beri bazı olaylar karşısında özellikle takip ederim Zaman'ın tavrını. Ne kızı ver ne dünürü küstür kaypaklığının kokusunu hep alıyorum böyle durumlarda. Delikanlılık dedim ya lafın başında. O'nu göremiyorum tutumlarında. Hep bir Sinan Çetin'lik hep bir Cemil Çiçek'lik seziyorum tavırlarında.

İnsani yardım gemilerine yapılan terörist saldırıdan sonra gene projeksiyonları Zaman'a çevirdim bakalım nolacak diye. İlk günler haberler diğerlerinden farklı değildi. Ama dün çeşitli haber sitelerine Fethullah Gülen'in Gazze yorumu düşmüştü. Ben şaşırmadım da beklenenden farklı gibi bir havası vardı. Heleki şu hassas durumda. Hemen Zaman'ın internet sitesine girdim ve olay biraz aydınlandı benim için. Şöyle anlatayım;


Muhtelif haber siteleri The Wall Street Journal ' a verdiği röportajı kaynak gösteriyor. Bir de Türkiye'ye gönderdiği taziye mesajı var. Kimse bana çemkirmesin açık bir çelişki var ikisi arasında. Zaman'da tırstığından mıdır nedir anında bir haber yapmış olay Türkiye'de duyulunca. Fakat The Wall Street Journal' a verilen demeçleri söyleyip yorumu okuyucuya bırakmıyor ve ABDÜLHAMİT BİLİCİ imzasıyla söylenen sözleri bizim nasıl anlamamız gerektiğini bize öğretiyor haber.

Bende bu gazeteciye nacizane alternatif olarak o sözleri benim nasıl anladığımı yazayım hem de sözleri yazayım ki siz de kendinize göre bir şey anlayın.

Önce Türkiye'ye ve katledilen insanların ailelerine Fethullah Gülen tarafından gönderilen taziye mesajına bir göz atalım;

"Filistin'de yaşanan bu drama son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah'tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere, milletimize ve bütün insanlığa taziyelerimi bildiririm."

Hay diline sağlık. Türkiye'nin geneli bu duyguları ve fikirleri paylaşıyor zaten. Bazı kelimelerin altını çizdim konuşmada dikkat ederseniz. Bu ifadede açık şekilde ablukanın dram olduğu, İsrail tarafından müessif bir saldırı gerçekleştirildiği dile getiriliyor. Hayatını kaybedenler şehit olarak tanımlanıyor ve kayıpların sadece ailelerinin değil milletimizin ve insanlığın kaybı olduğu vurgulanıyor. Ben de altına imzamı koyarım.

Şimdiiiiiiiii... Zurnanın zırt dediği Abdülhamit Bilici'nin şu sözü şöyle bu sözü böyle anlayacaksınız diye dayatmaya kalktığı mülakata gelelim. Bu konuda Zaman'a da tam güvenmediğim için bilgiye ulaşmanın itin ayağına düştüğü şu devirde internet tarayıcımın bir sekmesine Zaman'ın sitesindeki Bilici'nin mülakat yorumunu, hemen dibindeki sekmeye ise haberin kaynağı The Wall Street Journal 'ın sitesini açtım. Önce ikisini ayrı ayrı okudum. Sonra parça parça bir ordan bir ordan okudum. Daha ilkin haberlerin başlıkları çekiyor ilgimi:


# Zaman haberi şu başlıkla vermiş

Gülen'den şehitlere taziye, yönteme eleştiri!

# The Wall Street Journal ise şöyle vermiş kendi haberini

Reclusive Turkish Imam Criticizes Gaza Flotilla – İnzivadaki Türk İmam Gazze Filosu'nu eleştirdi

Gazetecinin insiyatifi diyorum, istediği sunar haberi diyorum devam ediyorum okumaya.


1 # Zaman

Gülen'in bu mevzuya yaklaşımını 3 noktada değrerlendirebiliriz:

Bir, yardım gönüllülerinin bulunduğu gemiye yapılan o korkunç müdahale öncesi izlenen yöntem ki Gülen bu noktada diplomatik yolların sonuna kadar zorlanmasında ısrar ediyor.

1 # The Wall Street Journal da şöyle ifade ediyor Gülen fikrini

Mr. Gülen said organizers' failure to seek accord with Israel before attempting to deliver aid "is a sign of defying authority, and will not lead to fruitful matters." - Mealen Gülen, organizatörlerin yardımların ulaşması girişiminde İsrail'le uzlaşmaya yanaşmamalarının otoriteye başkaldırmak demek olduğunu ve bu tavrın hoş sonuçlar doğurmasının beklenemeyeciğini söylüyor. Bitmedi;

He said that when a charity organization linked with his movement wanted to help Gazans, he insisted they get Israel's permission. - Bir hayır organizasyonu bizim hareketimizden Gazzeliler için yardım istediğinde İsrail'in iznini almaları konusunda ısrar ettiklerini ifade ediyor.



Haydaa. Dur bakalım Bilici. Öyle, şair burada şunu demek istiyor dedin diye kabul edilip geçiştirilecek birşey değil bu. Senin dediğinden fazlası var burda. Organizatörleri bildiğin eleştiriyor ve amiyane tabirle anında satışı koyuyor. Daha önemlisi o bize yolladığı taziyeyle çelim çelim çelişiyor. Abluka'ya dram diyordun ve bu gidenlere drama son vermek için yola çıkan insanlar diyordun. Şimdi Abluka kırmayı koydun kenara, İsrail'in iznini almadan yardım göndermeyin, biz öyle yapıyoruz diyorsun. Daha ileri gidip otoriteden izin almazsan tabiii(!) güzel şeyler yaşanmasını bekleyemiz diyorsun. Bu dil bana biraz tanıdık geliyor. Kimler kullanıyor bu dili hatırladınız mı? Devam edelim



2 # Zaman

İki, İsrail askerlerinin müdahale biçimi ki onu 'çirkin bir manzara' diyerek eleştiriyor. Bu söz, müdahale biçimini kınadığının açık göstergesi.

2 # The Wall Street Journal

"What I saw was not pretty," he said. "It was ugly." - Gördüğüm şey hoş değildi. Çirkindi.

Bilici'den Asena kıvraklığı görüyoruz burda. Bu nasıl bir zorlama bağlantıdır, bu nasıl bir kıvraklıktır şaştım kaldım. Bir de şark kurnazlığı yaparak kendi zorlama çıkarımını sanki 2+2=4 kadar açık, herkesin kabul ettiği bir ifadeymiş gibi bir hava yaratmaya kalkıyor. "Çirkin bir manzara" diyerek Mavi Marmara'nın geometrisinin şekilsizliğini dile getiriyor desen bundan daha abes olmaz. Yahu bunu herkes diyor. Yok yok herkes değil pardon. Hatırladınız mı bu üslubu kimler kullanıyor. Beyaz saray muhiti mesela. Etliye sütlüye bulaşmadan Türkiye'nin gazını alıp İsrail'i kızdırmamak adına "Talihsiz olay", "Olayda hayatını kaybedenler için üzgünüz" tarzı ifadeleri tercih ediyorlar değil mi? Daha önemlisi yolladığı taziye mesajı gene taça çıkıyor. Çünkü orada açık şekilde müessif bir saldırı olarak tanımlıyordu, şimdi çirkin olay oldu. Ne kadar profesyonelce beyanatlar değil mi? İki tarafı da elde tutuyor. Devam edelim


3 # Zaman

Üç, şehit olan vatandaşlarımız ki, bunun için Gülen taziye yayınlayarak üzüntülerini ifade ediyor.

3 # The Wall Street Journal

He added that assigning blame in the matter is best left to the United Nations......"It is not easy to say if they are politicized or not " - En iyisi suçluyu Birleşmiş Milletler'in tayin etmesi... Aktivistlerin politize olup olmadığını iddia etmek kolay değil.


Al bir tane daha. İslam dininin terminolojisini o gazetede çalışan çaycı bile benden daha iyi biliyordur herhalde. ŞEHİT diyorsun. Ağzınızdan da kaçmıyor. Sürekli vurgu yapıyorsunuz taziye mesajınızda, haberlerinizde, açıklamalarınızda. Bir bilen cevap versin,

Olayda kimin suçlu olduğu belli değilse, en iyisi BM nin suçluyu tayin etmesini beklemekse herhangi bir taraftan ölenler hakkında nasıl ŞEHİT tabiri kullanabilirsin? Bir de politik amaçlar güden insanlardır belki bilmiyorum diyorsun. Öldürene suçlu diyemiyorsun ama ölene şehit diyorsun. Bu ne yaman çelişkidir. Böyle çalımı Messi atamaz yahu.

Bu Türkiye'nin BM suçluyu soruştursun demesinden kalın bir çizgiyle ayrılan bir tabirdir. Biz diyoruzki İsrail Ordusu cinayet işledi, biz buna inanıyoruz ve iddia ediyoruz ve bağımsız bir komisyon araştırsın göreceksiniz biz haklı çıkacağız. Gülen diyor ki ben bilmem BM bilir suçlu kim.

Benim kafam karıştı. Abondone oldum. Şimdi Gülen'e göre

bu olay müessif bir saldırı mı yoksa çirkin tatsız bir olay mı?

Bu gemidekiler insani yardım taşıyan aktivistler mi yoksa politize olup olmadıkları belirsiz, İsrail'den izin almayarak olayı tatsızlığa sürükleyen organizatörler mi ?

Filistin'de yaşanan dram mı, İsrail orada işgalçi mi yoksa girip çıkan herşeyi denetleme hakkına sahip bir otorite mi?

Orada hayatını kaybeden insanlar mağdur,suçsuz haliyle Şehit mi ve İsrail milletimize ve bütün insanlığa kurşun sıkan bir katil mi yoksa kimin suçlu olduğunu söylemek için daha erken ve BM raporunu mu beklemeliyiz?

Hangisi gerçek Gülen? Burada bize ölenlerimiz drama son vermeye çalışan şehitlerimizdir ve sadece ailelerinin değil milletimizin de değil tüm insanlığın başı sağolsun diyen, dram diyen, müessif saldırı diyen Gülen mi doğru söylüyor Yoksa, öte yanda ABD gazetelerine başkalarının ağzından konuşan, "olay çirkin" den öte geçemeyen, organizatörler otoriteden izin almalı biz öyle yapıyoruz diyen, suçluyu belirlemeyi BM ye bırakmalıyız yani kimseyi suçlu ilan etmemeliyiz demeye getiren Gülen mi samimi? Hangisi ? Hem İsrail'i ABD'yi kızdırmayayım hem de Türkiye'de ayranı kabarmış insanları karşıma almayayım bir yandan da onlara göz kırpayım. Yaptığı açık şekilde bu da hangisi siz siniz? Hangisi yalan söyledikleriniz hangisi gerçek? Anlayamıyorum, güvenemiyorum. Yarın meydana gelecek başka bir krizde medyasıyla, sermayesiyle nasıl tavır takınacak bu cemaat kestiremiyorum.

Geçen gün haberlerde İsrail'in serbest bırakma vaadi karşılığında rehinelere kağıt imzalattıklarını duydum. Düşündüğümde, korkup imzalayanlara hak verdim ve ben olsam ben de büyük ihtimal korkup imzalardım. Yanımda arkadaşım vardı, oğlum dedim Hakan Albayrak öldürüleceğini bilse işlemdiği suçun altına ben İsrail'e karşı suç işledim diye imza atmaz. Kısa süre sonra haber geldi Hakan Albayrak ve kardeşi imza atmadıkları için gözaltına alındı diye. Şaşırmadım. Kimse şaşırmadı. Çünkü biz O'nun DELİKANLI olduğunu bilirdik. Nabza göre şerbet, adamına göre demeç insanı değildi. Kıçı ayrı başı ayrı oynamazdı. Keşke, sanki müslümanları temsil ediyormuş gibi içerde/dışarda temaslar kuranlar, insiyatif alanlar O'nun yarısı kadar DELİKANLI olabilseler. Oysa Onları takip eden yılanın bile beli kırılıyor. Bir de bizde bir laf vardır : Gavurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar.


Zaman Gazetesi'ndeki haber şu

The Wall Street Journal'daki haber şu

Çok aradım ama birinci ağızlardan bu ikisi dışında söyleme rastlamadım var da benim haberim yoksa yollayın okuyalım.

NOT: Baştan peşin peşin söyleyeyim lütfen bana müslüman olan Amerikalı papazlardan, İstiklal Marşı'nı tersten okuyan Senegalli çocuklardan bahsetmeyin.





|
2

Bir Google Eksikti Şimdi Tam Oldu

Posted by Trevanian on 03:51 in ,



Aynı aklın daha doğrusu aynı akılsızlığın birbiriyle bağıntısız şekilde farklı mecralarda hüküm sürdüğünü görünce üzerine biraz düşünme ihtiyacı hissettim.

Önceki hafta tezimi teslim etmem gerekiyordu ve saç sakal karışmış uyku düzen kalmamış şekilde birazda
acaba bir terslik çıkar mı? kaygısıyla stresli günlerim oldu. Öyle bir günde fakülte kütüphanesinde bir masayı kitaplar, bilgisayar, çıktılar, kaynaklar vesaire ile işgal etmiş şekilde tam çalışmaya yoğunlaşmışken kütüphane görevlilerinden biri geldi ve "Arkadaşlar bu tarafı kapatıyoruz sizi diğer tarafa alalım" dedi.Rahat rahat çalışırken öbür tarafta sıkış tepiş olmak ve eşyaları topla bir daha yerleş derken zaman kaybetmek işi hoşuma gitmemişti. Görevliye, durduk yerde niye burası kapanıyor hem de başımızın en yoğun olduğu, kütüphanenin en kalabalık olduğu günlerde ? diye sordum. Geçen gün bu tarafta birisi sigara içmiş, masanın birinde izmarit görmüş galiba bir görevli ve dekanlığa dilekçe yazmış akşamları bu tarafın kapanması için dedi. Olup olmadığı bile meçhul bir olay yüzünden kütüphane kapanmasıyla zaten üzerimde mevcut olan gerginlik vites yükseltti. Böyle saçma şey mi olur ? dedim varsa öyle birşey içeni tespit etmek sizin göreviniz cezalandırmak da dekanlığın görevi kütüphane kapatmak da neyin nesi? diye ekledim. Adam, dekanlıktan bize gelen talimat bu biz de uyuyoruz dedi konuşmayı uzatmadım ama acayip gıcık oldum. Görevliye değil duruma gıcık oldum.

Ertesi gün madem burada işler böyle yürüyor deyip okulun komple kapanması için dekanlığa dilekçe verdim. Koridorda sigara içen birisine rastladığımı ve bunun önüne geçmek için kütüphanede başarılı sonuçlar veren kapatma çözümünün tüm fakülteye uygulanmasını, okula kimsenin sokulmaması talep ettim. Böylece yasak olan hiçbir yerde sigara içilmemiş olacaktı. Dahiyane bir çözüm olduğunu düşünüyordum. Fakat ciddiye almadılar, okul hala açık. Ya da saçmalamanın da bir sınırı var diye düşündüler, bilemiyorum.


Geçtiğimiz yıllarda dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet maçlarda olay çıkıyor diye İstanbul içi deplasman seyircisini tümden yasaklamıştı. Rakip olmazsa kavga da olmaz gibi bir başka dahiyane çözüm ürettiler. Sonra Beşiktaş- Fenerbahçe maçında Fenerliler Beşiktaş tarafından bilet alıp maçta Fener forması atkısı çıkarttılar. Bir cinayet işlenmesi içten bile değildi şanslıyız büyük olay almadı.


Youtube uzunca bir süredir illegal, bir ara blogger kapatıldı, ekşisözlük gitti geldi halen de benim haberdar olmadığım saçma sapan onlarca internet yasağı vardır malumunuz. Herşeye rağmen Penguen Dergisi'nin "Sonunda İnternet Mahkeme Kararyıla Komple Yasaklandı" kapağını şaka, mizah olarak düşünüyordum düne kadar. Şimdi acaba? diyorum, Google'ı da yasakladıktan sonra neden olmasın? diyorum.

Evet olmaz denen oldu şimdilik arama motoru serbest olsa da Denizli 2. Sulh Ceza Mahkemesi Google'ın birçok uzantısı yasadışı ilan edip sansüre tabi tuttu. Hemde Atatürkçü Düşünce Derneği'nin talebi üzerine. Olay şöyle gerçekleşiyor. ADD Google'a "Kemalizm'in karın ağrısı" yazıyor, çıkan sonuçlarda Atatürk hakkında hakaretler içeren siteler çıkıyor ve sanırım bazıları google'ın bazı hizmetlerinden faydalanıyorlar. Sonra Google'ı mahkemeye verip kapattırıyorlar. O sitede neler yazıyordu bilmiyorum, çünkü haberi ulusal gazetelerde okumama rağmen inanamayıp DNS ayarlarını eski haline getirerek sitelere girmeye çalıştım, bildiğin mahkeme kararı çıkıyor doğruymuş! Denemek isteyen buyursun http://sites.google.com/

Atatürk'e hakaret edilmesi hepimizi rahatsız eder. Gel gelelim çözüm bizim işimiz görülsün de gerisi mühim değil mantığıyla aranmaz. Kimse Atatürk'e hakaret edemesin diye internet komple veya kısmen yasaklanmaz, gazetecinin biri hakaret etti diye tüm yazılı basın karartılmaz. İçinde biri sigara içmiş olabilir diye kütüphane kapatılmaz. Maçta kargaşa çıkmasın diye taraftarın gitmesi yasaklanmaz.

Bir yanda kütüphane görevlisi ve dekan, diğer yanda ülkenin en büyük şehrini yöneten ve koruyan iki kişi, diğer yanda Atatürk'ün düşüncesini devam ettirdiğini iddia eden bir dernek. Birbirleriyle ne kadar alakasızlar değil mi? Ama kafa aynı algoritmayla çözüm üretiyor problemler karşısında. Kişiler ve alanlar çok farklı ama akılsızlık aynı akılsızlık.

Bu insanların ortak noktası ne acaba? Çok mu karbonhidrat tüketiyorlar ya da yedikleri içtikleri başka birşey mi dokunuyor, ne bileyim uykuyu mu tam alamıyorlar da böyle oldular ? Gerçekten merak ediyorum. Çünkü bu durumlar onlara göre normal.

|
1

Delik

Posted by Trevanian on 20:00 in

Ben dedim size 2012 de hepimiz ölücez diye de inanmadınız. 2010'un ortasında ilk işaret geldi bak. Guatemala'da koca binayı yutmuş şu delik. Ölen yok diyorlar ama olay tanıklarından deliğin iki kişiyi yuttuğunu iddia eden var. Daha olay yeni her ne kadar coğrafi açıklamasının olduğu söylensede yakında efsaneler de türemeye başlar. Şimdiden UFO'lara bağlayanlar çıkmış.

Ben buranın belediye başkanı olsam tüm bilimsel açıklamaları perdeler Piramitler hesabı turizm avcılığı yaparım arkadaş. Acaba deliğin sonu Mu kıtasına mı Atlantis'e mi çıkıyor derim, Mayalardan şüpheleniyorum derim,Meksika'da tapınaktaki takvimin günlerin sayı değerlerini toplayıp eksponansiyelini alınca deliğin yarı çapı çıkıyor derim, bulduğumuz sayıdan 2010 u çıkartıp doğal logaritmasını alınca Milliyetçi Hareket Partisi'inin 40. yılı çıkıyor derim. Bunu yaparım. Bu Guatemalalılar işi bilmiyor.

|
2

Mantığı Ters yüz Edip Faşizmi Aklamak

Posted by Trevanian on 07:00



Şu iki gündür en fazla rastladığım durumun özetidir yanılsamalarla, akıl oyunlarıyla, mantık hatalarıyla gün gibi ortada olan, tartışılacak bir yanı olmayan faşizmi aklamak ya da kınanmasını minimize etmek durumu.

Marksist ideoloji ve takipçileri tarihe toplumların sınıf savaşı gözüyle bakıyor. İranlı aydın Ali Şeriati sosyolog altyapısının da tesiriyle bir Hak- Batıl diyalektiği perspektifine sahip. Bu bakış açıları mücadeleler arasında doğru- yanlış tasnifi yapar bir bakıma ve bu tasnifte safını belirler. Sosyal bilimler ve tarih bilimi açısından bu iki yaklaşımın ne kadar sağlıklı ve kapsamlı bir bakış açısına sahip olduğu tartırtışılabilir ama tarihin bir döneminde bazı olaylara, durumlara en sağlıklı açıklamaları da bu yaklaşımların getirdiğide açıktır.


İçinde bulunduğumuz dönemin ve olaylarında hak/ haklı/ üreten/ mazlum ile Batıl/ haksız / çalan/ zalim mücadelesi bakış açısıyla gayet sağlıklı sonuçlar ortaya koyduğuna inanıyorum. Çizgi net midir? Belki değildir ama siyahla beyazın ne kadar ayrıştığı ve gri bölgenin ne kadar daraldığı ortadadır.

Ben Marksist, devrimci, komünist değilim. Fakat hangi görüşte olursak olalım şunu kabul etmeliyiz ki Filistin davası ve Türkiye ilişkilerine şöyle bir göz attığımızda resmi söylem ve toplum olarak biz genel olarak Filistin'e "Bizi satan Araplar" vizyonuyla bakarken Türkiye'deki sol ve devrimci fraksiyonlar zulme karşı çıkmak, sömürgeciliğe karşı direnmek gibi son derece soylu motivasyonlarla gidip El-Fetih saflarına katılmış, o zamanlarda zorbalıkta bugünden pek farklı olmayan İsrail'e karşı silahlı mücadele vermiş hatta bir kısmı hayatlarını kaybetmişlerdir. Türk Solu'nun simge ismi olan Deniz Gezmiş'in de İsrail'e karşı verdiği mücadeleyi gururla anlatmayan, rahatsız olan bir solcu ben görmedim daha.




Bu gençler Filistin'e giderken birçok şeyin hesabını yapmışlardır kuşkusuz ama temel motivasyonun ezilen – ezen arasındaki mücadeleye kayıtsız kalmamak ve ezilenden yana saf tutmaktır. Öyle ucuz hamleler de değil kınama, kermeste börek satma, sağda solda ahkam kesme gibi. Bizzat silahı alıp kafa tutmuşlar işgalciye.

Türkiye'yi bırakalım bir tarafa, dünyada safınızı zorbalığın karşısında tutan insanlar için bir sembol haline geldi Filistin. Edward Said çocuklarla birlikte taşladı İsrail tanklarını. Çok değil daha dün Noam Chomsky Filistin'deki Birzeit Üniversitesi'ne ders vermek için giderken İsrail tarafından engellendi, Lübnan'a döndü misal. Zaman değişti. Sovyetler dağıldı. Türk solu önce örselendi sonra 12 Eylül oldu veTürkiye'de sol diye birşey bırakmadılar ki bugün Filistinle ilgilensin. ( Bana CHP % 25 demeyin cevap bile vermem )

Zaman her şeyi değiştirdi İsrail'in barbarlığı dışında. İsrail hala sivil,asker, kadın, erkek, yaşlı, genç demeden zerre kadar menfaati için onlarca cana kıymaktan çekinmiyordu. İşte dünya'nın sahipsiz ve soykırıma mahkum bıraktığı bu halka kaşrı müslüman Türk halkında bir duyarlılık yükseldi. Bazılarının bunu anlamasını beklemiyorum onlar kıt beyinleriyle ezberlerini sayıklamaya devam edeceklerdir kim ne kadar anlatırsa anlatsın. Fakat Türk milleti ve Anadolu insanının büyük çoğunluğu Osmanlı'yı reddetmez. Tarihin seyrinde gurur duyduğu ve ömrünü doldurup yerini Türkiye Cumhuriyet'ine bırakan soylu bir mazi gibi görür onu. Bugün gidin Anadolu'nun çok ilinde ilçesinde Mehter Takımları görürsünüz esnaftan kurulmuş. Bu bakış açısı dini bir izdüşümü de vardır elbet. Her ne kadar Cuma'dan Cuma'ya namaz kılsa da "İnananlar kardeştir" vizyonu az veya çok, baskın veya arka planda bir şekilde kafasının bir köşesinde yer etmiştir. Hilafet gelsin istemez ama bilmem kaç sene Hilafet'i taşımış bir neslin evladı olduğunu söyler hep böbürlenmek için. Yani hep bir miktarda sahiplenir İslam dünyasını. Bu da çok doğaldır bence. Bin yıllık bir geçmişin tesirlerinin bir toplum üzerinde devam etmesi normaldir. Zaten devam etsindir de. İşte bu Osmanlı üzerinden kendine sorumluluk payesi biçen bakış açısıyla zamanında kendine yamuk yaptığını düşündüğü kardeşini (ki bu bakışın saçmalığını ve yanlışlığını savunan birisiyim ben) büyüklük edip affetmiş ve herşeye rağmen mazlum Filistinli kardeşine el uzatma ihtiyacı hissetmiştir. Bu her ne kadar içinde bir miktar kibir taşısa da büyük ölçüde asil bir davranıştır.

Şimdi başımızı kaldırıp dünyaya göz attığımızda bize dayatılan; evet devletler, STK lar, siyasi kurumlar, basın, televizyon, ıvır zıvır aracılığıyla bize dayatılan bir iyiler ve kötüler sınıfı var. Şunlar hep kötü değil mi :

İran ve Ahmedinejad

Venezuella ve Chavez


Afganistan ve Taliban


Hizbullah ve Nasrallah


Libya ve Kaddafi
Kuzey Kore Çin hatta bizde bir miktar sempati olsa da Küba

Bu ülkelerin ve liderlerin kötülüğünü tartışmıyoruz bile genel olarak. Hepsinin gudubetliğini haykıran bilgi bombardımanına tutuluyoruz hergün. Karalama için en makbul aygıt ise (Irak'a kadar öyleydi en azından bilmem bundan sonra ne kadar iş görür ama) Demokrasi.

Hiç ideolojik tartışmalarına ve demokrasinin yeterliliğine girmiyorum. Batı'nın standartlarını baz alarak soruyorum; Venezuella Petrol'ünü ülkesini ABD'ye peşkeş çekmedi ve Chavez'e oy verdi diye kötü oluyor. Seçim yapıyor, devlet başkanına CIA suikast girişiminde bulunuyor ama kötü olan O oluyor. Ürdün'ü yöneten adama kurulduğu günden beri Kral deniyor, ölünce yerine oğlu falan geçiyor ama hiç kötülerin arasında adı anılmıyor. Kimse onlara demokrasi götürelim demiyor. Keza Suud-i Arabistan. Sempatik çalışmayan ama petrol zengini haylaz arap ülkeleri işte... İmaj bu.



Ben 8-10 yaşlarındayım, deli zamanlarımız tabi o zaman Van Damme, Bruce Lee filmlerini filan pek seviyoruz arkadaşlarla. Fakir Rocky'nin dağda bayırda kütükle vücut çalışıp, mahalleli ve esnafının moral desteğiyle kaldırımda depar atıp bankların üzerinden zıplayarak dövüşe hazırlanırken zalım Rus İvan Dragon'un son teknoloji spor aletleri ve sınırsız bütçeyle çalışmasına rağmen son raundda Raki'den dayak yediği zamanlar işte. Ağzımız açık izlediğimiz başka bir seri var o zaman Rambo. Zalım Ruslar'a karşı Afgan Milisler'le bir olup maceradan maceraya koşuyordu kerata. O zaman bu sakallı Taliban iyi taraftaydı misal. Romba çocuklarla ahbaplık falan kurardı. Kimse Ruslar onları ilerletmeye medenileştirmeye gitti oraya demiyordu. Neticede Rus işgalinden evini koruyan Müslümanlar idi bunlar bize gösterdiklerine göre. Adamlar bugün neyse o zaman da oymuşlar da, nedense iyilerden kötülere geçtiler terörist ilan edildiler bugün.

Ekonomi uzmanlarımız üniversitelerde ders veren televizyonlardan inmeyen profesörlerimiz var. Biri Gümrük birliği bizi perişan etti dese hemen makinalı tüfek gibi başlıyorlar. "Serbest Piyasa, ürettiğinden ucuza alıyorsan üretmenin ne anlamı var, rekabet kaliteyi getirdi, yerli sanayici bizi kazıklıyordu gümrük kalktı rekabet geldi fiyatlar düştü" vs vs vs...... Böyle gider bu liste sabaha kadar savunurlar. Kötü pahalı yerli malı /iyi ucuz ithal mal sonucu çıkar burdan ve sonuna kadar rekabet dayanamayan batsın denir. Sonra bir Çin çıktı. Adamlar işçisini hayatta kalacak kadar önemseyip, patent telif tanımayıp ucuza, ucuzda laf mı zararına satıyor. Aynı otoritele bu sefer Çin Tehtidi'nden bahestmeye başladı. Yerli sanayi zarar görüyor dediler. Şaşırdım. Hani ulan iyi birşeydi bu, gümrükler kalksındı da malı ucuza alaydık da rekabetti de .... Sonra haksız rekabet Çin'de işgüçü ucuz, kota konsun, gümrük konsun falan demeye başladılar. Oğlum ötekilerle her konuda haklı rekabet vardı da bi tek Çin'in işgücü ile mi haksız rekabet var? Çözemedim. Çin üretip satınca kötü, Batı satınca iyiyidi. Rekabet piyasa, globalleşme küreselleşme falan filandı.


Kuzey Kore ben kendimi bildim bileli kimsenin tavuğuna kış dediğini duymadım kapalı ve totaliter bir rejim ve Nükleer güç. ABD ve Batı dünyasına göre şer üçgeninin bir parçaşı. Başkanının adını bile bilmediğim bir ülkenin kötü olduğunu izlenimine sahibim. Ama Orta Doğu'da kurulduğu günden beri terör estiren ve Hitler'in yaptığı psikopatlığı gücü ve ihtiyacı olduğu zaman rahatlıkla yapabileceğini binlerce kez ispatlamış bir ülkenin İsrail'in dünyada nükleer karşıtı mekanizmaları kurulduktan sonra onları tınlamayıp atom bombası üretmesine kimse gıkını çıkarmıyor. İran'a herkes dayılanıyor, İran nükleer silah istedi diye dünya ayağa kalkıyor ama İsrail'e kimse gıkını bile çıkarmıyor. İran, Kore kötü İsrail iyi biraz haşarı işte haylaz.

Örnekleri çeşitlendirmek mümkündür uzar gider bu liste. Şu durumun tartışılacak bir yanı yok ki taraflı ve yanlı bir kritere göre bile namusluca yapılmıyor iyi-kötü tasnifi. Ben onların kriterlerini bile kabul etmezken kendi kriterleriyle bile çelişiyorlar. Başa dönersem hukukun gücü değil güçlünün hukuku var. Ve bugün güçlü olan ABD ,İsrail ve İngiltere gibi başkalarının kanını emerek halkını rahat yaşatan ülkeler ve onların küresel uzuvları. Bunların hukuka göre değil menfaatlerine göre söylem ve propaganda ürettikleri milyonlarca kez ispatlandı. Mustafa İslamoğlu Türkiye'de sistem eleştirisi yaparken şöyle bir laf etmiş 28 Şubat zamanında "Kedi yavrusunu yemeyi kafasına koyduğu zaman onu fareye benzetirmiş. Sistem de birini yemeyi kafasına koyduğu zaman onu başka bir şeye benzetiyor. Kedi diye yemiyor da komünist diyor öyle yiyor, şeriatçı diyor öyle yiyor, faşist diyor öyle yiyor kürtçü diyor öyle yiyor" Dünyada bugün olanda budur. ABD de simgeleşen sömürgeci güçler sadece ve sadece "biz" dediklerinin mefaatleri için birini yemeyi kafalarına koydukları zaman biz burayı tarumar edip kendi cebimizi dolduracağız demiyor. Orayı başka birşeye benzetiyor. Kedi diye yemiyor da Terörist ilan ediyor öyle yiyor, demokrasi getireceğim deyip antidemokratik ilan ediyor öyle yiyor, gizli gizli nükleer silah üretiyor diyor öyle yiyor. Bunu büyük ve küçük ölçekde onlarca yıldır onlarca kez yaptılar ve hala yapmaya devam ediyorlar.

İşte yukarda bahsettiğim tüm durumlarının küçük bir laboratuvarı gibiydi Rotamız Gazze Yükümüz İnsani Yardım filosu. Şimdi gelin olayı adım adım ele alalım. Ben en baştan safımı tutuyorum. Taraf olmak adaletsiz olmak değildir. Aksine vicdanı ve adaletli insanlar zalim ile mazlum arasında tarafsız şekilde ortada durmayıp mazluma güçsüze arka çıkar. Tıpkı zamanında Deniz Gezmişler'in El-Fetih'e katıldığı, tıpkı Gandhi'nin İngilizler'in karşısına dikildiği, Tıpkı Mustafa Kemal'in yüksek ihtimal Osmanlı'ya gelecek olan İngiliz mandasında kendine iyi bir pozisyon kapma mücadelesine girmek yerine neredeyse imkansız ve sonu ölüm olarak öngörülen milletini sömürgeden kurtarma mücedelesini seçtiği gibi. Bugün Orta Doğu'ya baktığım zaman Hak/ haklı / mazlum taraf olarak Filistin'i, Batıl/ haksız / çalan/ zalim ve güçlü olarak İsrail rejimini görüyorum. Bunu bir kere cebimize koyalım.

Faşizmi aklama ya da faşizme tepkiyi minimize etme olayı burada ilk hamlelerini yapmaya başlıyor.


Hemen bu sorgulanmaya başlanıyor.

Niye Ortadoğu'da mazlumdan yana oluyorsun?

Din kardeşin diye değil mi? Ben seni bilmez miyim Onlar ateist olsa kılın kıpırdamaz pislik seni.

veya

El -Fetih solcu diye değil mi? Ben seni bilmez miyim Onlar liberal demokrat olsa kılın kıpırdamaz gominis seni.

Yani diyor ki Ortadoğu'da mazlumdan yana olma çünkü tüm dünyadaki tüm zulmlere tepki göstermedin.

Güzel kardeşim adam kötü birşey yapmamış, nötr bile olmamış, iyi birşey yapmış. Mazlumdan yana olmuş. Sen diyorsun ki dünyanın her yerine yetişemiyorsan buraya da yetişme. Dünyanın her yerine yetişemeyenler dışında kimse tepki göstermesin yani böyle bir kitle olmadığı için direk kimse tepki göstermesin. Özetle Zalim mazlumu tepelerken sesinizi çıkarmayın diyorsun. Bu neye benziyor biliyor musunuz sizin öz kardeşiniz aç kalmış sefil olmuş. Halini görüp üzülüyor yardım ediyorsunuz. Hemen yemek veriyor, para veriyor, canına kastedenden O'nu kurtarmaya çalışıyorsunuz. Adamın biri çıkıyor "sanki tek aç sefil, peşindeki katiller koşan insan senin kardeşin, dünyada o kadar aç sefil insan var onlara yardım ediyor musun adi" diyor sanki kötü birşey yapmışsınız gibi. Gel bak senin kardeşinin başına bu geldi halden anlarsın şurada başka aç var beraber yardım edelim demiyor. Tek derdi sen de kardeşine yardım etme.

Hileli mantığının içinde de sanki haklıymışsın gibi bir hava yaratmışsın hepsi bu. Ne zaman haklı olursun biliyor musun? Dersin ki Ey Türkiye'de İsrail zulmünde seferber olan müslümanlar, dünyanın şu yerinde de Yahudiler'e zulmediyorlar iki yüzlü olmayın hadi hep beraber el uzatalım. O zaman haklısın derim. Ama senin söylemin kimse birşey yapmasın, kimse faşisti rahatsız etmesin istiyor. Faşizme karşı tepkiyi büyütmeyi değil, tepkide eşitliği sağlayamadığı için tepkisizlikte eşitliği sağlamayı hedefleyen çarpık bir kafa yapısı. Faşisti değil mazluma el uzatanı hedef alıyor. Yani sanki Faşizme zulme değişik motivasyonlarla karşı duran insanlar da yanlış birşey yapıyormuş gibi bir hava oluşturuyor. Faşizmi aklıyor, en azından tepkilerin yönünü değiştiriyor. Halbuki ortada yanlış hiçbir şey yok. İnsanların kendilerine yakın gördüklerine iyilik yapması kadar iyi ve doğal bir şey yoktur. Hedef bunun sadece yakınlarımızla sınırlı kalmasını engelleyip tüm insanlığa yaymaktır.


Bu çarpık anlayışta Filistinlilerin soyu kırılırken kılını kıpırdatmamak normal. Ben kimseyi iplemiyorum abi olay Gazze değil Kütahyayı haritadan silseler onuda sallamam o kadar yani dersen normalsin , eşitsin ya herkese. Ama ben dünyadaki her haksızlığa bu kadar duyarlı değilim ama bunlar din kardeşim/ bunlar ideoloji olarak bana yakın insanlar bari bunlara el uzatayım dersen kılıçlarını çekip üstüne üstüne geliyorlar. Düşünün bakalım siz kime hizmet ediyorsunuz ?


Devam edelim analize, birileri zulüm gören başka birilerine yardım ediyor. İyilik ediyor, yemek götürüyor, ilaç götürüyor. Siz o birilerine bu hareketlerinden dolayı minnet duyacağımıza onların normalde nasıl insanlar olduğunu sorguluyorsunuz. Aslında ne oluyor biliyormusunuz? Kedi gene yavrusunu yemeye karar veriyor alet oluyorsunuz.




İsrail'in haksız hukuksuz ve vicdansızca yürüttüğü ablukaya sessiz kalmayıp muhtaç insanlara yardım götürmek üzere bir organizasyon yapılıyor. İsrail bu organizsayonu yemeyi kafasına koymuştu. Kesinlikle koymuştu. Şimdi sıra onu birşeylere benzetme sırasıydı.Onlar, Naziler'in kendilerince haklı bahanelerle Yahudileri Getto'lara ve toplama kamplarına hapsedip dış dünyayla bağlantılarını kestiği Gazze'yi, bir Getto'ya bir Auschwitz'e çevirirken, evet müslümanların önderliğini yaptığı bir gurup insan buna tepkisiz kalmadı ve bu ablukayı kırmaya çalıştı. Yokedilmeliydiler. Tipik İsrail iftira furyası başladı. İsrail propagandasına yardım edecek zerre kadar malzemeyi alıp çarpıtıp "Amaç İnsani Yardım Değil" yalanını çıkarttılar. Çünkü onlar Hamas'ı, silahlıyı bombalıyı harcar. Nasır'ın uçaklarını havaya kalkmadan yok ettiler, silahtan korkmazlar. Onlar barıştan korkar. Tartışmaya açık olmayan iki hususu belirtelim çünkü Faşist propagandaya hizmet edenler tüm fikirlerini buradan temellendiriyor.

1 yalan : Gazze'ye şu kadar ton yardım ettik orada insanların hiçbir ihtiyacı yok ortalık güllük gülistanlık.

Hassiktir diyorum Osman Baydemir gibi elimi sallayarak. Bu yalanın kuyruklusudur. Hem uluslararası gözlemcilerin raporlarından hem de telefon şu bu aracılığıyla Gazze'deki insanlarla irtibat halinde olanlardan rahatlıkla öğrenilebilir ki Gazze'nin acil gıdaya, ilaca, tıbbi malzemeye ihtiyacı vardır. Bu tartışma götürmez bir gerçektir.


2 yalan
: O zaman verin biz iletelim yardımları. Bu güne kadar insani yardıma engel olmadık. İlla ben götürcem diyorsan niyetin başka.


Hassiktir diyorum Osman Baydemir gibi elimi sallayarak. Bu da yalanın kuyruklusudur. Kapıyı verin biz götürelimden açıyorlar. Ama yardımları zaten zamanında iletmedikleri gibi, canlarının istediği gıdayı, ilacı, cihazı paşa gönüllerinin istediği gibi çıkartıp kalanları da paşa gönüllerinin istediği zaman ve şekilde gönderirlerse gönderiyorlar.

Be hey Faşist dostları, safınızı faşistlerden değilde mazlumlardan yana tutsaydınız sorduğunuz sorular şunlar olurdu?


İsrail kendi toprağı olmayan işgal ettiği ve hatta işgali bile bitirdiğini ilan ettiği Gazze'ye giden bir insani gemi Filistin'in egemenlik alanı olan karasularından geçerek Gazze limanına insani yardım götürmek için neden İsrail'i ikna etmek zorunda olsun? Bunun nasıl hukukta yeri olur? İnsanlar neden Filistinlileri hayatta tutmak için İsrail'in gönlünü yapmak mecburiyetinde olsunlar? Bunu yapmayan İsrail'in haksız ve faşist direktiflerine boyun eğmeyen insanlar neden art niyetli ilan edilsinler? Bunları soramazsınız çünkü siz güce taparsınız ve o güç bugün İsrail'de.

İçinde varlıklarını yağmalama hayali kurduğunuz insanların yaşadığı ve size ait olmayan bir toprağı çevirmişsiniz. İçerdekileri ölüme mahkum etmişsiniz. Yaptığınız her şey hukuksuz. Birileri bu insanlara bir yudum su götürmek istiyor. Bize ver biz istersek veririz onlara birşeyi eksik değil oların diyorsunuz. Sizi dinlemeyip kendileri vermek istedi diye yardımseverleri de öldürüyorsunuz. Olay 1940 larda yaşandı desem burası Nazi Kampı derdiniz. 2010'da biz buraya Gazze diyoruz. Ve siz utanmadan ablukayı delmeyi hukuksuzluk provokasyon olarak tanımlıyor Nazileri provoket etmek gibi garip bir gerekçe yaratıyorsunuz.

Somali'de korsanlar var duyuyoruz. Adamlar Aden Körfezi'ni bildiğin kontrol ediyor ve haksız ama güçlüler. Kendilerince yaptıkları işe meşruyette kazandırmışlar ve geçen gemilere müdahele hakları olduklarını iddia ediyorlar. Sizin yaptığınız neye benziyor biliyor musunuz korsanlara direnen onların direktiflerine uymayan gemilere "sizin niyetiniz yük taşımak olsa adamın istediği parayı verir, lafını dinler yükünü taşırsın. Sen onlar gemiye çıkarken direnerek ve gemiyi sefer yapmadan 2-3 ay rehin halde yatırarak gerçek niyetini belli ediyorsun. Senin niyetin korsanları provoke etmek" demeye benziyor.

Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım gemileri İsrail'in haksız yere uyguladığı ablukayı DELMEK ve Filistinliler'in HAKKI olan İsrail'in LÜTFU OLMAYAN yardımları oraya götürmek için çıktı. Böyle insani bir organizasyonu yemeyi elbette İsrail kafaya koymuştu. Terörsite benzetecekler, iftira atacaklardı. Ama hukuksuz faşist nazi usulü ablukayı kırmak isteyenler Siyonazilere koz vermemek için herşeyi yaptılar.


Gemi silah taşıyor deyip yemek isteyeceklerdi. Bu kapı kapandı. Gemi de sadece ve sadece İnsani Yardım yükü olduğu dünyanın çeşitli yerlerinde çeşitli gözlemcilerle ortaya kondu.

Gemidekiler silahlı milisler, teröristler diyeceklerdi. Gemide kimse yanına silah almadı. Hatta gelenlere yanınıza tırnak bıçağı bile almayın dendi. İsrail sıkışmıştı. Çünkü o gider çoluk çocuk öldürür sonra kendimi savundum der birkaç cılız ses yapmayaydın daha iyiydi diye mırıldanır olay kapanırdı.

Gemiden 24 saat yayın yapılıyor ve kimseye saldırma gibi bir hazırlık ve niyetleri olmadığı gemideki yükü boşaltıp dönmek istedikleri cümle aleme yayınlanıyordu.


İsrail bir şekilde öldürmeli ve aynı zamanda kendini savunmuş olmalıydı çünkü bi bildiği buydu. Önce bozucularla ve daha gemiye asker idirmeden botlardan ateş açarak evet Mavi Marmara'ya asker indirmeden önce ateş açarak yayın bitirilmiş, İsrail komandoları ellerinde fotoğraflı listelerle hedeflerine kilitlenmiş kendilerine meyve bıçağı ve 23 nisanda falan sallanan bayrakların sopalarıyla karşılık veren yaş ortalaması 40, kilo ortalaması 80 civarı olan yaşlı hantal insanları katletmiş ve bunu kendini savunurken yaptığın iddia etmiştir. Nasıl mı?


Bu yaşlı göbekli amcalar onlara barış getiren dünyanın en profesyonel katilleri olan İsraill komandolarının birinin tüfeğini (Tüfek askerin namusudur) askerden almayı başarmış onlara ateş açmış o gariplerde karşılık vermek zorunda kalmışlar kendilerini korumuşlardı. Benden buna inanmamı istiyorlar. Olayların uluslararası sularda gerçekleştiğinden hiç bahsetmiyorum.

Evde 2 kişiyiz, eve silahlı hırsız girse 1 su tabancası ve 7-8 tane çeşitli ebatta bıçakla karşı koyma şansım var. 600 kişinin olduğu gemiden yarısı meyve bıçağı olmak üzere 20 civarı bıçak ve sopa çıkmış. Bunların hesabına göre biri gelip evimde beni öldürse aynı zamanda büyük suçlu çıkıyorum iyi mi ? 1 silah (Su tabancası ama oldukça tazyikli 10 metre civarı basıyo can yakar yani) ve kişi başı 4 , evet 1-2 değil 4 bıçakla hırsıza saldırmışım garip de kendini korumuş. Hatta ben şu an suç unsurunu sağlamış durumdayım sadece birinin gelip beni öldürmesini bekliyorum galiba. Yol göstermek gibi olmasında beni öldürseniz karlı çıkma ihtimaliniz bile var aklınızda bulunsun. Heveslenmeyin evim açık sularda değil. Neyse
İsrail'in yaptığı bu zorbalık ve katliam karşısında Faşizm aklayıcılarının tavırlarına bakalım.

İHH Hamas'la El- Kaide ile alakalıymış madem amaç yardım neden Kızılhaç'la göndermiyormuş , Provokasyonmuş amaç provakasyon....


Arkadaşım, Hamas Filistin'in seçimle gelmiş meşru hükümetidir bu bir. IHH nın Hamas'la ilişkisi Türkiye'nin ve hatta İsrail'in Hamas'la ilişkisinden daha fazla olması ihtimal dahilinde değildir bu iki. Herşeyi geçtim Hamas İsrail ordusundan daha vahşi, daha katil, daha terörist değildir bu üç. El Kaide bağlantısı İsrail uydurmasıdır. Varsayalım ki olsun ulan. Bak geçtim Hamas'ı diyorum ki George W. Bush, Usame Bin Ladin, 5 tane seri katil, 3 tane hayali ihracatçı, 8 tane asker kaçağı toplanıp hayatmızda bir kerede iyi bişey yapalım deyip Gazze'ye ilaç, gıda, oyuncak götürsünler. Eeeeeeeeeeeeeeeee? Ne var bunda? Adamlar yardımı bırakır, sonra gemiye çıkar suçluları paketler hapse yollar, asker kaçaklarını TSK ya telim edersin olur biter. Yüke bok atamıyorsunuz, gemiye bok atamıyorsunuz, yolculara bok atamıyorsunuz, ne idiğü belirsiz dekikodularla organizatörleri TERÖRİST ilan edip ne olup olmadığı şempanze kadar zekaya sahip bir canlının anlayabileceği bir Yardım Organizasyonu'nu provakasyon diye fişliyorsun. Faşistin katliamına dikkatleri çekeceğine mazluma nerden çakarım onun peşinde koşuyorsun. Olay bundan ibarettir.

Mesela hiç duydunuz mu bu faşizm aklayıcılarından İsrail provakatördür, adamlar bizde silah yok dedi ve ispatladı İsrail iyi niyetli olsa gemiye çıkar öve öve bitiremediği teknolojisiyle gemilerde yükleri inceler silah olmadığına kanaat getirirse devam etmelerine izin verirdi diyen ? En azından hakkı olmadığı halde gemiyi aramakla yetinerek Faşizmini hafifletmiş olur diyen? Demezler

Gün katil/ batıl/ zalim/ zorba ile hak/ haklı/ mazlum arasında tercih yapma günüdür. Zorbaların zulmüne ses yükseltecekleri yerde mazlumların gemisine, rotasına, limanına, dinine, imanına kulp takarak Faşizmin aklanmasına yardım edenler de Faşistlerde saf tutmuş olurlar. Ezilene mağdura vicdansızca yüklenip araya da "İsrail'in yaptığı kötü tabi, onaylamıyorum da, başka türlü yapabilirlerdi de" lafları sıkıştırmanız sizin safınızı değiştirmez.

|
9

Yerli Küçük Naziler Ben İsrail'den Size Benzedikleri İçin Nefret Ediyorum

Posted by Trevanian on 00:31 in

Samimi arkadaşım olmasa da Facebook'a arkadaş görünecek kadar alakalı olduğum ve tipine bakınca bir aykırılık göremedim insanlardan neler görüyorum anlatamam.

"Bir gün gelecek bilmem ne olacak" diye Hitler'den alıntılar yapıyorlar. Bakın küçük naziler;

Biz İsrail devletinin bıyığından çarığından, saçından sakalından değil faşist zorba zihniyetinden nefret ediyoruz. Bu zihniyetin modern zamanlardaki mimarı o alıntı yaptığınız cani.

Tekrar tekrar söyleyeyim ki II. Dünya Savaşı zamanı Avrupa'da Almanya'da yaşasak korurduk Yahudiler'i saklardık evlerimizde mahallelerimizde vermezdik özendiğiniz Naziler'e.

Üzerlerine ateş açılan aktivislerin içinde o soykırımdan sağ çıkmayı başarmış
Hedy Epstein gibi Yahudiler'de var biz burda oturduğumuz yerden atıp tutarken o Yahudiler Filistinli insanlar için canlarını ortaya koydu.

O özendiğiniz Nazilerin uzantılarının gurbetçi Türkler'e ettiklerini, yaktıları evleri, sıkıştırıp öldürdükleri gençleri ne çabuk unuttunuz.

Nasıl ki o aktivistler İsrail'in direktiflerine boyun eğmedi diye öldürülmeyi haketmedilerse, İsrail bu cinayetleri işledi diye sizin yeşillenmenizi ve dillenmenizi tabii! olarak karşılayamam.

Onlarda sizin gibi bu Araplar'dan biri bile sağ kalsa ilerde bela olur başımıza nükleer silah atalım diyorlar.

Siz aynısınız. Saflarınız farklı olsada kafanız aynı. Siz faşist katillersiniz, Gazze'de İsrail komandosu, Polonya'da Nazi subayı, Irak'ta ABD askeri, Bosna'da Karadziç'siniz, benim için hepiniz aynı boksunuz.

Sizden ve sizin gibilerden insanlığa bugüne kadar fayda gelmedi bundan sonra da gelmez. O yüzden defolun gidin, gölge etmeyin yasımıza, sulandırmayın hüznümüzü.

|

Copyright © 2009 BoŞ MuHaBBeT ; Hiçbir hakkı saklı gizli değildir, ortalık malıdır